inekle Kütüphane-Mart Ayı
Merhaba inekle öğrencisi! Şimdi seninle Türk edebiyatının kuytu köşelerinde kalmış bazı kitapları keşfedecek, günümüz edebiyatından birkaç romanla tanışacağız. Bazı romanlar her okura hitap etmediği için göz ardı edilebilir. Bazen de -okuyacak pek çok şeyimiz olduğu için- güncel edebiyatı yakalamakta zorlanabiliriz. Hazırsan keşfe çıkalım!
1.Yusuf Atılgan, Canistan
Canistan, aslında daha uzun olacakken yaklaşık doksanıncı sayfasında bitmek zorunda kalmış bir roman. Belki de yarım kalmış desek daha doğru olur. Maalesef Yusuf Atılgan’ın ömrü Canistan’ı tamamlamaya yetmedi. Bazı araştırmacılar, ölümünden önce kendi rızasıyla yarım bıraktığını da iddia ediyor.
Canistan, ilk okunduğunda bir köy romanına benzeyebilir. İşin aslı, gerçekten bir köy romanıdır; ancak Canistan’ı bildiğimiz köy romanlarından ayıran şey yazarının estetik görüşüdür. Aylak Adam, Anayurt Oteli gibi modernist romanlara imza atmış bir yazarın bir köyü “geleneksel köy romanı” gibi anlatması beklenemezdi.
Canistan, Birinci Dünya Savaşı’nın ardından gelen işgal yıllarında, Manisa’nın bir köyünde geçiyor. Anadolu’nun oldukça “karışık” olduğu bu yıllarda, çalışkan bir köylü çocuğu olan Selim’in yaşamına tanık oluyoruz. Yusuf Atılgan’ın “köyü”; yaşıyor, düşünüyor ve bir kimlik kazanıyor. Köyü, okura hiç görülmedik yönleriyle sunuyor.
2. Serhat Çelikel, Karlar Altında Körler Ülkesi
Bu sefer 1930’lara gidiyoruz. Savaş bitmiş, Cumhuriyet ilan edilmiş, her yandan çağdaşlaşma çabaları baş gösteriyor.
Romanın geçtiği mekan çoğunlukla Kadıköy’dür. Ancak bu Kadıköy 1930’larda yaşadığı söylenen bir Kadıköy değildir, bizzat 1930’ları yaşatan bir Kadıköy’dür. Romanı okurken geçmişte bir seyahete çıkmış gibi hissetmeniz mümkün. Kahramanımız yazar olmanın peşindeki bir gençtir. Bir yandan kendisinin yazarlık serüvenini, bir yandan aşkına beklediği karşılığı, bir yandan da etrafında değişip duran dünyayla olan etkileşimi takip edeceğiz.
Sayfalar süren tümcelerle karşılaşmaktan korkmamanız gereken bir roman Karlar Altında Körler Ülkesi.
3. Barış Bıçakçı, Bizim Büyük Çaresizliğimiz
Bizim Büyük Çaresizliğimiz’i tanıtmanın en kolay yolu, doğrudan arka kapağıyla başlamak olabilir: “İki yakın arkadaşın aynı kadına âşık olması ve kahvaltıda peynirin üzerine reçel sürebilme iştahı.”
Ender ve Çetin, çocukluklarında aynı evde yaşama hayali kurmuş ve bu hayali yetişkinlikte gerçekleştirebilmiş arkadaşlardır. Ender ve Çetin’in ortak bir arkadaşının ailesinin trafik kazası geçirmesi üzerine arkadaşlarının yirmili yaşlarındaki kız kardeşi Nihal’in Ankara’da kalacak bir yere ihtiyacı olur. Nihal’in abisi yurt dışında yaşamaktadır ve Nihal’i çok sevdiği iki arkadaşı Ender ve Çetin’e emanet ederek ailesinin cenazesinin ardından yurt dışına geri döner.
Ender ve Çetin’in yaşamı Nihal ile beraber değişecektir. Biz hikayeyi, Ender’in Çetin’e yazmış olduğu mektuplardan okuruz. Böylece Ender ve Çetin’in düşüncelerini tüm çıplaklığı ve samimiyetiyle öğrenir, kullanılan sıcak üslubun etkisinde romanda yol alırız.
4. Feyyaz Kayacan, Çocuktaki Bahçe
Çocuktaki Bahçe, üzerine konuşulması çok güç bir roman. Bunun nedeni, roman boyunca bir çocuğun düş aralıklarında; kurguladığı, yarattığı sayısız karakterin içinde gezinip durmamız.
Feyzi’nin çocukluğunun geçtiği konağa, onun bahçesine, bahçesine sığdırdığı sayısız insana, konağın sokağından geçip giden herkese dönerken büyümenin ızdırabına tanık olacağımız roman, yazarının kullandığı üslupla da değer kazanıyor. Türkçe, bir deney tüpünden başarıyla çıkıyor ve okuruna eşsiz bir deneyim sunuyor.
5. Fatma Aliye Hanım (Fatma Aliye Topuz), Levâyih-i Hayat
Bu sefer biraz eskiye gidiyoruz. Fatma Aliye Hanım, 1862 yılında, Osmanlı’nın türlü reformlarla yenileşmeye çalıştığı bir dönemde dünyaya gözlerini açmıştır. Fatma Aliye Hanım, bu sancılı yenileşme döneminde toplumun içinde bir “kadın” olarak var olur ve her türlü değişimi bu toplumsal konumdan okur.
Levâyih-i Hayat mektup tarzında kaleme alınmış kısa bir romandır. Elbette “roman” olarak pek başarılı olduğunu söyleyemeyiz. Bu romanda bir dönemin “aşkı” ve “evlilik müessesesi” sorgulanır, aile içi şiddete değinilir, “aşk”ın kavramsal anlamı söz konusu edilir. Levâyih-i Hayat’ta ele aldığı meseleler Osmanlı kadınının düşüncelerini aktarmak noktasında oldukça önemlidir.
Furkan Berk Ustaoğlu
04.03.2022