inekle Kütüphane-Ağustos Ayı

Selam sevgili inekle okuyucusu! Tatilin ortasında, ağustos ayında, belki isimlerini daha önce hiç duymadığın belki de duyup ertelediğin kitap önerileriyle sana geldim. İçlerinden okudukların olursa en sevdiğin alıntıları yorum olarak diğer okuyucularla da paylaşmayı unutma! 🙂 

1.Oğullar ve Rencide Ruhlar (2003)- Alper Canıgüz

image

“Beş yaş insanın en olgun çağıdır; sonra çürüme başlar. Ben Alper Kamu, birkaç ay önce beş yaşına bastım.” ~sayfa 7.
“Vitaminleri kaçmasın diye üstüne bir tabak kapatılmış duran salatanın insanda yarattığı haleti ruhiye ile kıyaslandığında Genç Werther’in çektikleri bir fars olmaktan öteye gidemezdi.” ~sayfa 132.

Alper Kamu’nun dilinden tanık olduğumuz hikayesinde; onu, 5 yaşında bir çocuk olmayı lehine kullanıp her yere girip çıkmasını takip eden bir polisiye olaylar zincirinin ortasında buluruz. Fantastik, mizahi, felsefi ve polisiye türlerin harmanlandığı kitapta hem baş belası hem filozof bu çocukla tanıştığınıza memnun olacaksınız.

2. Tembellik Hakkı (1883)- Paul Lafargue

image 1

“Çalışın, çalışın emekçiler, toplumsal serveti ve bireysel sefaletinizi büyütmek için. Çalışın, çalışın ki daha da yoksullaşınca çalışmak ve sefil olmak için daha çok sebebiniz olsun. İşte budur acımasız kanunu kapitalist üretimin.” ~sayfa 24. 

Aynı zamanda Marx’ın damadı da olan Lafargue’un bu eseri yayımlandığı tarihten bu yana; Komünist Manifesto’dan sonra en çok dile çevrilen, en çok baskısı yapılan, en çok okunan, atıfta bulunulan, tartışılan başyapıtlardan biri haline gelmişti. Öyle ki Lenin, Tembellik Hakkı’nı Ekim Devrimi üzerinde önemli etkiye sahip yapıtlardan biri olarak tanımlamıştı. Kitap, 19. Yüzyılın sonlarında işçilerin günlük on yedi saate varan çalışma saatlerine ve kapitalizmin insanı köleleştirmesi, onu hem git gide mutsuz yapan hem de yoksullaştıran düzenine ironiyle bir eleştiri getiriyor. Adındaki ironiye Paul Lafargue gözünden bakacak olursak; o, aylaklığı övmekten ziyade insanların “yaşamaya” vakit ayırabilmesi gerektiğini savunuyor.

3. Dinle Küçük Adam (1948)- Wilhelm Reich

image 2

“Dinle Küçük Adam, 

Bilmeden konuşan çok insan var, bu insanlar senin üzerinde baskı kurma peşindeler. Bilmediğini bilmeyen, bilmediği kadar da anlamayan, anlamadığının da ne kadarını anlamadığını anlamayan ama tüm bunlara rağmen sana akıl vermeye çalışan büyük görünümlü küçük akıllar(!) var. Bunlar senin için parazitten başka bir şey değil, hayatından at bu parazitleri; uzak tut!”

“Senin “Tanrı” diye adlandırdığın şeyin, gerçekten var olduğunu biliyorum, ama senin sandığından başka türlü: Uzaylarda kozmik enilk enerji olarak, bedeninde sevgi olarak, senin dürüstlüğün olarak ve kendi içinde ve dışında doğayı duyumsaman olarak.” ~sayfa 26.

Freud’un yardımcısı Wilhelm Reich “Dinle Küçük Adam”ın da aramızdaki “büyük” adamların “küçük” gördüğü bizlere sesleniyor. Reich sandığınız kadar küçük olmadığınızı hatta “küçük adam”ın aslında siz olmadığınızı kafanıza gerçekleri vura vura anlatıyor. Okuduğunuz şeyler size çok tanıdık gelebilir; bu aşinalığın getirileri de canınızın yanması, kızgın olmak, içinizde bir yerlerin kanaması gibi tesir edebilir. Ama bu kitap size bildiğiniz ve uygulayamadığınız pek çok şeyi hatırlatacak: seyirci kalmamayı, yaşamınıza müdahale edebilmeyi, kendinizi tanımayı… Reich size “Yaşamı nefes alarak geçirmeyin, yaşamınızda söz sahibi olun.” diyor!

4. Eros’un Istırabı (2012)- Byung-Chul Han

image 5

“…-ve gökyüzü birdenbire, hiç görülmemiş bir anilikle, kendini açtı, beni bu olağanüstü açılış anına, sonsuzluğu, sonsuzca boş olan sonsuzluğu takdir etmeye davet eder gibi, sonsuz olana sonsuzca açtı kendini.” ~sayfa 14.
Metis yayınları sayesinde tanışık olduğum Byung-Chul Han’ın okuduğum ilk kitabını tavsiye etmek istedim sizlere. Kendisinin kitaplarına başlamak istiyorsanız, sizin için de iyi bir başlangıç olabilir “Eros’un Istırabı”. Yazar; günümüz insanının programlanmış yaşam şeklini, önüne koyulmuş olan ekonomik düzenini, üretilmiş psikolojik altyapısını, yaşadığını ve adını “aşk” sandığı duygunun bile ne denli “yabancılaşmış” durumlardan ibaret olduğunu ve insanın tüm bu yabancılık içinde tutsak edilişini aktarıyor bize. Arka kapakta “Giderek daha da narsistleşen bir toplumda yaşıyoruz. Libido esasen kendi öznelliğine yatırım yapıyor.” diyen Byung-Chul Han, anlatımını yaparken “kendini seven özne”, “başka” gibi kavramları kullanmaktan çekinmiyor ve okura “Aynı’nın Cehennemi”nden nasıl çıkabileceklerine dair bir şeyler fısıldıyor.

5. Az (2011)- Hakan Günday

image 4

“… Nereden bilebilirdi insanoğlu? Varlığının sonuçlarını. Hepsinin de yanıtı aynıydı: Hiçbir yerden… Belki de bu sayede hayata devam ediyordu. Kimse, neye neden olduğunu önceden bilemediği için… Çünkü her davranışının zaman içindeki bütün sonuçlarına önceden tanıklık eden kişinin ilk tepkisi, büyük ihtimalle, durmak olurdu. Durmak ve durdurmak. Dehşet içinde. Hareket etme korkusundan kalbi durana kadar. Çünkü her hareketin nihai sonucu acıydı ve belki de insanoğlu bunu bilse, hiç doğmazdı. Belki de daha kötüsü, bütün bunları bilse de doğmaya devam ederdi. Ne de olsa, insandı ve doğası gereği arsızdı. Doğmak için her şeyi yapardı. Gerekirse karnından çıktığı annesinin leşini doğumhanede bırakır, hatta dünyaya ikizine yapışık bile gelir, ama yine de doğardı…” ~sayfa 305.

AZ; daha 11 yaşındayken bir tarikat şeyhinin oğluyla evlendirilip yurt dışına yerleşen korucu kızı Derdâ ile onunla akran bir mezarlık çocuğu olan Derda’nın ayrı ayrı hayatlarını bize aktararak başlarken sonunda yine bir mezarlıkta kesişecek olan hayatlarını, birbirlerinden habersiz geçirdikleri kırk yılda her ikisinin de her türlü şiddete maruz kalıp birbirlerine hazırlanışlarına ve onları Yazı’nın birleştirmesine dair bir hikaye. Günday’ın kaleminden çıkan eser; A’dan Z’ye şiddet üzerine, sert ve vurucu bir roman. 

Sena Sarıtaş

0378b4f8 8c2a 4bbb b400 6469e8f04caf

04.08.2022

Leave a Comment