Doğa ve İnsan
İnsan fizyolojisi dikkatli şekilde incelendiğinde, doğa ile olan ilişkimizin ne denli temele dayandığını görebiliriz. Endüstri çağına kadar insan vücudunun geçirdiği tüm evrimler ve değişimler, doğada daha uzun süre hayatta kalabilmemiz ve yiyecek bulmamızın daha da kolaylaşması içindir. İnsan vücudu, tarih içerisinde birçok değişiklik geçirmiştir.
Bu değişimler, yaşam stilinin getirdiği ihtiyaçlara göre şekillenir. Diğer birçok memeli türünden insanı ayıran en önemli özelliklerden biri, iki ayak üzerinde dengede durabiliyor olmasıdır. Bu evrimin en temel sebebi ise, değişen yüzey şekillerinde daha kolay ve hızlı ulaşım sağlayabilme ihtiyacı. Fizyolojik açıdan kalça ve bacak kemiklerimiz ile kaslarımızın daha gelişmiş olmasını sağlayan bu değişim, günümüzde iki bacak üzerinde dengede durabilmemizi ve yürüme sırasında tek bacağımızdan destek almamızı sağlar. İnsan ve doğa ilişkisi, fizyolojik özelliklerimizin çok daha ötesine geçmiş durumda.
Göçebe toplumlardan yerleşik hayata geçilmesinden ve özellikle de endüstri devriminden sonra değişen günlük yaşam, vücudumuzun temeline kodlanmış olan yaşam stilinden uzaklaşmamıza neden oluyor. Evrimsel psikoloji olarak adlandırılan ve yaklaşık 50 yıldır önemli araştırmaların yürütüldüğü alan, insan ve doğa arasındaki ilişkinin zaman içerisinde nasıl geliştiğini ve değiştiğini belirlemeyi amaçlar. Her ne kadar onlarca farklı teori bulunsa da, genel kabul göreni Biyofili Hipotezidir. Biyofili, insanın yaşayan ve canlı olan sistemlere ilgi duyması anlamına gelir. Bu hipotezi destekleyen en önemli kanıtlar; insanların doğal elementlerle sarılı ortamları tercih etmesi, doğa ile yakın temasta bulunulduğu süre boyunca yüksek bilişsel işlev sağlanması ve doğadaki bazı öğelere verilen ortak içgüdüsel tepkilerdir.
Enes Çelik
02.05.2023