Eğitimde Reggio Emilia Yaklaşımı
Merhaba sevgili inekle Blog Okurları, ben sözel ders grubu öğretmeni Ayşe Elif. Bu yazımda sizlere Reggio Emilia yaklaşımını anlatacağım. Umarım keyif alırsınız ve faydalı olur.🍀
Yıllar geçtikçe çocukların bütünsel büyüme ve gelişimini desteklemek amacıyla birden fazla eğitim stratejisi geliştirildi. Bu stratejiler arasında en ilgi çekici olanlardan biri de Reggio Emilia yaklaşımıdır. İkinci Dünya Savaşı’nın ardından İtalya’nın kuzeyindeki Reggio Emilia kasabasında başlayan bu eğitim felsefesi, çocuklara saygılı davranmaya ve onların doğuştan gelen yeteneklerini kabul etmeye dayanıyor. Merak, yaratıcılık ve takım çalışması fikirlerini merkeze alan Reggio Emilia yöntemi, erken çocukluk eğitimine farklı bir bakış açısı kazandırıyor. Şimdi bu yaklaşımın detaylarını inceleyelim.
1. Çocuğa Saygı:
Reggio Emilia yaklaşımının temel ilkesi, her çocuğun büyük işler başarma yeteneğine sahip olduğu inancıdır. Bu yöntemi benimseyen öğretmenler, öğrencileri kendi eğitimlerine aktif katkıda bulunan, araştırma yoluyla bilgi oluşturabilen ve çevreleriyle etkileşim kurabilen kişiler olarak görürler. Çocuklar bilginin pasif tüketicileri olmaktan ziyade sanat, dil ve oyunun yanı sıra diğer iletişim biçimleri aracılığıyla iletişim kurmaya teşvik edilir. Özellikle bu konuyla ilgili, aşağıda bir kısmını paylaşmış olduğum, bu yaklaşımın yaratıcısı Loris Malaguzzi’nin Türkçeye “Çocuğun Yüz Dili” olarak çevrilmiş muhteşem şiirine göz atmanızı öneririm.
“ Onlar çocuğa:
elleri olmadan düşünmesini,
kafası olmadan yapmasını,
zevk almadan anlamasını,
sadece yılbaşlarında ve bayramlarda
sevip şükretmesini söylüyorlar.”
2. Çevrenin Rolü:
Reggio Emilia yöntemi, öğrenme ortamını eğitimcilere ve ebeveynlere ek olarak “üçüncü bir öğretmen” olarak görür. Sınıflar özellikle yaratıcılığı, merakı ve ekip çalışmasını teşvik edecek şekilde tasarlanmıştır. Sınırsız kaynaklarla, doğal malzemelerle ve araştırma – keşif alanlarıyla dolup taşar. Çocuklar uygulamalı aktivitelere katılmaya teşvik edilir ve ortamın düzeni sayesinde kendi başlarına keşfetmeye ve öğrenmeye teşvik edilir.
3. Müfredat:
Reggio Emilia yaklaşımı, çocukların deneyimlerinden, sorularından ve ilgi alanlarından gelişen, bir müfredat oluşturmaya özen gösterir. Bu, önceden belirlenmiş bir müfredata bağlı olan geleneksel eğitim modellerinin tam tersidir. Eğitimciler, öğrencilerin birbirleriyle ve çevreyle etkileşimlerini izler ve kaydederler, daha sonra bu bilgiyi ilgi çekici öğrenme etkinlikleri düzenlemek için kullanırlar. Müfredatın doğal olarak gelişmesine izin verildiğinde, çocuklar öğrenme sürecine aktif olarak katılır ve öğretileni daha derin bir şekilde anlarlar.
4. Her Ürün Değerli:
Reggio Emilia yaklaşımının önemli bir bileşeni olan belgeleme, hem öğretmenlerin hem de öğrencilerin düşünmesine ve değerlendirilmesine olanak tanır. Öğretmenler öğrenme sürecini belgeleyen resim, proje, video gibi her ürünü sınıflarda ve okullarda sergileyerek aslında çocukların yaptıkları çalışmalara bir değer katarak düşünmeye teşvik ediyorlar.
5. Aile ve Toplum Katılımı:
Bu yaklaşımda, çocuklar arasında olduğu kadar, eğitimciler, aileler ve daha geniş topluluk arasındaki işbirliğine çok önem verilir. Ebeveynlerin görüşleri ve katılımları büyük takdir görür çünkü ebeveynler çocuklarının eğitiminde birer ortak olarak görülürler. Okullar, eğitim sürecini geliştirmek ve çocukların dünyaya bakış açısını genişletmek için sıklıkla yerel şirketler, kültürel kuruluşlar ve uzmanlar gibi topluluk kaynaklarıyla çalışmaya davet edilir.
Özetle, Reggio Emilia yöntemi, çocukların bütünsel gelişimine önem veren ve ömür boyu sürecek bir öğrenme sevgisini teşvik eden ilham verici bir eğitim vizyonu sunmaktadır. Bu yaklaşımı benimseyen öğretmenler, öğrencilerine yetenekli ve yetkin bireyler olarak değer vererek, merakı, yaratıcılığı ve takım çalışmasını teşvik ederek, zengin ve anlamlı öğrenme ortamları geliştirerek, öğrencilerin kendi eğitimlerinde aktif rol almalarını sağlar. Reggio Emilia yaklaşımının fikirleri ve yöntemleri, eğitimde yeni yolları araştırırken bir ilham kaynağı niteliğinde. Saygılı ve çocuk merkezli bir eğitimin gelecek neslin oluşumunda sahip olabileceği önemli etkiyi sürekli olarak hatırlatıyor.
Ayşe Elif Baştürk
07.04.2024